KURULU GÜÇ İKİ KATINA ÇIKACAK
Türkiye’nin 2020 sonunda 95,9 gigavat seviyesinde olan elektrik kurulu gücünün ise 2035’te 189,7 gigavata, toplam kurulu güç içinde yenilenebilir enerji kaynaklarının payının ise 2020’deki yüzde 52 seviyesinden 2035’te yüzde 64,7’ye çıkacağı öngörülüyor.
Bu döneme kadar devreye alınması gereken 96,9 gigavatlık yeni elektrik kapasitesinin yüzde 74,3’ünü yenilenebilir enerji kaynakları oluşturuyor.
Yenilenebilir enerji kaynakları arasında en büyük kapasite artışı güneş enerjisinde hedefleniyor. Türkiye’nin 2020 sonunda 6,7 gigavat olan güneş enerjisi kurulu gücünün 2035’te 52,9 gigavata yükselmesi planlanıyor.
Bu artış, Türkiye’nin Kasım 2022’de 9,32 gigavat olan güneş enerjisi kurulu gücünün 2035 itibarıyla yaklaşık yüzde 500 artması anlamına geliyor. Güneş enerjisinde 2035’te 52,9 gigavat kapasiteye ulaşılması halinde, güneş enerjisi Türkiye’nin toplam elektrik kurulu gücünde en yüksek paya sahip kaynak olacak.
Rüzgar enerjisinde ise 2020’de 8,8 gigavat olan kurulu gücün 2035’te 29,6 gigavata ulaşması bekleniyor. Rüzgar enerjisinde hedeflenen kapasite artışı Kasım 2022 itibarıyla ulaşılan 11,36 gigavat kapasite dikkate alındığında yüzde 160 olarak öne çıkıyor.
NÜKLEERDE SIÇRAMA
Türkiye’nin ilk nükleer santrali Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde (NGS) ilk nükleer reaktörün bu yıl devreye alınmasını takiben 2025 itibarıyla 2,4 gigavat nükleer kurulu gücün oluşması, bu kapasitenin 2035’te ise 7,2 gigavata ulaşması planlanıyor. Akkuyu NGS, her bir ünitesi 1,2 gigavat olmak üzere dört reaktörden oluşacak.
Kurulu gücün hidroelektrik santrallerinde 2020’deki 31 gigavat seviyesinden 2035’te 35,1 gigavata çıkması, doğal gazdan elektrik üretiminde 35,5 gigavata, kömür santrallerinde 24,3 gigavata yükselmesi bekleniyor.
Söz konusu kapasite artışlarının gerçekleşmesi durumunda, Türkiye’nin elektrik üretiminde kömür ve doğal gazdan üretimi kapsayan termik santrallerin 2020’de yüzde 57,6 olan payı, 2035’te yüzde 34,2’ye çekiliyor.
Güneş enerjisinin payı yüzde 16,5’e, rüzgar enerjisinin payı yüzde 17,7’ye, nükleerin payı yüzde 11,1’e ulaşırken, hidroelektriğin payı yüzde 17,3’e düşüyor. Üretimin kalan kısmını jeotermal, biyokütle dahil olmak üzere diğer kaynaklar karşılıyor.
Net sıfır emisyona ulaşma hedefleri kapsamında, Türkiye’nin 2020’de birincil enerji tüketiminde fosil yakıtların yüzde 83,3 olan payının 2053’te yüzde 20,8 seviyesine ineceği öngörülüyor. Bu toplamda kömürün payı yüzde 3,6, doğal gazın payı yüzde 11,7 ve petrolün payı yüzde 5,6 olarak hesaplanıyor.
Birincil enerji tüketiminde 2053’te yenilenebilir enerji kaynaklarının payı yüzde 50’ye yükselirken, nükleerin payının yüzde 29,3’e ulaşacağı tahmin ediliyor.
“GÜNEŞ ENERJİSİNDE POTANSİYEL DAHA YÜKSEK”
Londra merkezli düşünce kuruluşu Ember’in Türkiye, Ukrayna ve Batı Balkanlardan Sorumlu Lideri Ufuk Alparslan, yaptığı değerlendirmede, “Türkiye’nin güneş potansiyeli rüzgar potansiyelinden daha yüksek ve bu potansiyel ülkeye daha homojen yayılmış durumda. Ayrıca güneş enerjisi yazın pik yapan elektrik tüketimini ve kurak yıllarda hidroelektrikten doğabilecek eksiği telafi edebilmesi nedeniyle enerji güvenliği açısından da önemli.” ifadelerini kullandı.
Ancak her yıl devreye alınacak güneş santrali kapasitesinin plandaki seviyelere çıkabilmesi için güneş enerjisine çok daha fazla yeni kapasite tahsisatının sağlanması gerektiğini vurgulayan Alparslan, şunları kaydetti:
“Aksi halde hedefler kağıt üzerinde kalabilir. Diğer bir konu da, planda yenilenebilir enerji kapasitesi hızla artarken kömür kapasitesinin düşmediğini, aksine bir miktar arttığını görüyoruz. Planda bir yandan kömürden elektrik üretiminin yıldan yıla düşeceği ifade edilirken diğer yandan kurulu gücünün artması çelişkili bir durum. Bu planda en azından yeni kömür kapasitesinin devreye alınmayacağının duyurulmasını beklerdim.”
“ENERJİ ARZ GÜVENLİĞİNİN ANAHTARI ÖZ KAYNAKLARIMIZDA”
Enerji Yatırımcıları Derneği (GÜYAD) Başkanı Cem Özkök de yenilenebilir enerjiye ağırlık verilen bir ulusal enerji planı oluşturulmasından memnun olduklarını belirterek, şöyle konuştu:
“İçinde bulunduğumuz konjonktür enerji arz güvenliğinin anahtarının kendi öz kaynaklarımızda olduğuna işaret ediyor. Ayrıca dünya genelinde derinleşen ekonomik kriz de mali kaynaklarımızın enerji ağırlıklı dış borç ödemesi yerine ülke içerisinde başka kalkınma alanlarına yönlendirilmesini zorunlu kılıyor. Türkiye gibi rüzgar gücü bakımından zengin ve güneş ışınım oranları oldukça yüksek bir ülkenin yenilenebilir enerji alanındaki kurulumlarını artırması gerekliliği kuşkusuz ortada.”
Özkök, düzenlemelerin hızlı ve beklentilere uygun şekilde yapılmasının önemine işaret ederek, Türkiye’nin bu hedefleri gerçekleştirecek isteği, azmi, becerisi ve yetişmiş insan kaynağının olduğunu söyledi.